Çarşamba, Şubat 4

Hayatta Herkesi Anlatan Bir Resim Vardır

Akşam oluyor.2 haftaya yakındır öksürüyorum.Ve geçmiyor. Geçmiyor. Bal ve çörek otu ye demişlerdi,yedim ama geçmedi. Az sigara içiyorum ama çok sigara içiyorlar. Her sabah ıhlamur kaynatıyorum kendime,tadına alıştım.İlk içtiğimde şekersiz tatsız ve tuzsuz olmakla birlikte bir de süzgeçten geçirilmediği için pütür pütür kökler ağzıma geliyodu belki hala onlardan biri boğazımdadır ve öksürmeye devam etmeme neden olan şey odur.Neyse.Alıştım,artık öksürmediğimde bir gariplik var sanıyorum.
Dün beni otobüsten atmadıklarına şükür.
Güneş örgülü bir kız olduğum söyleniyor.Ne yazık!! Bende çoğu zaman güneşi bulamazsınız.Ama söyleyen buluyor galiba. İronik.
Yemek pişiyor,gün boyu aynı sesler kulaklarımı eskitti. Yemek sonrası çayın fokurdamasını bekliyorum.Gündüzlerim bu heyecanı beklemekle geçiyor,sonra mutfaktaki minderime oturup hamamböceklerimin dışarı çıkacağı zamanı denk getirip pusuya yatıyorum.Sonra bu satırlar çıkıyor meydana.Çocuklar ve gençler için birer şarkı demeti gibiler.
Telefon çalıyor.Açıyorum.Karşıdan bir ses ^^aaaah^^ diyor. Ef.. Efendim diyorum. ^^offff^^ diyor. A-. H-. F-. diyorum. ^^Yardım eettt^^ diyor.Ha tabi,nasıl? diyorum.Başlıyor anlatmaya. 4. Louie terk etmiş bunu.Ama zaten boşanacaklardı.Şiddet dolu geçimsizlikleri vardı onların. Ne zaman aynaya baksa,içinde-damarlarında-kanında şiddet doluyor ve taşıyordu.Aynayı yumruğuyla parçalıyor ve kendini yaralıyordu.Bu yüzden evinde hiç ayna yok,kaldırdık hepsini. 4. Louie bunu terk edince,kütüphanenin kapağındaki camdan almış hırsını.Eli kanlar içinde beni aramış. Ben o sırada parmağımla,pijamamın üzerine damlayan mayonezi sıyırıyordum.Çalan telefonu açmayabilirdim,eğer kimin aradığına baksaydım...
Tamam diyorum eline bir havlu sar bastır ve beni bekle,gelicem.Telefonu kapatıyorum ve bitiyor.Neydi az önce olanlar? Sonra bir bahane bulmak üzere kanalı değiştiriyorum.Bekle beni gelicem.Belki 603 yıl sonra...
İnsanlar harıl harıl birşeyler anlatıyor.Dakikalar boyu.Anlatıyorlar,dinliyorum.Anlatıyorlar,dinliyorum.Durmuyorlar.Dinlemeye devam ediyorum.Ya da ettiğimi sanıyorum.Tam o sırada dalıp gitmişim aslında.Bazen karşımdak konuşan insanın gözlerinin içine mi bakmalıyım yoksa dudaklarına mı karar veremiyorum.Gözlerine bakınca ne söylediğini anlayamayacakmışım gibi geliyor.Hele bir de müzikli bir mekandaysak ve ben gözlerinin içine bakmaya karar vermişsem anlatılanlar tam bir muamma.Dudaklarına bakıncaysa kendimi sapık gibi hissediyorum.Çünkü ben durmadan dudak hareketlerini takip edip,kelimeleri seçmeye çalıştıkça, kişi niye sürekli dudağıma bakıyorsun diye çıkacakmış gibi geliyor.Ya da öyle bir an oluyo ki,o hararetli hararetli birşeyler anlatan dudaklara yapışasım geliyor.Bazen dudakların ne söylediğinden çok,üzerindeki çatlakların ne yöne gittiğine bakıyorum.O yarıkları izlemek çok zevkli.Bazen dişleri görünüyor,şu insanların saklamak için uğraştıkları dişler..Dişler üzerindeki damarları görebiliyorum.O ayrıntıları fark etmek zevkli şey.Böylece karşımdaki insanı daha iyi tanıdığımı sanıyorum.Böyle böyle karşımda konuşan insanın yüzünü incelerken ne söylediğini kaçırıyorum.Kelimeler çatlak dudaklardan geri geri gidiyor nefes borusuna doğru,oradan ciğerlere iniyor ve su altında konuşuyormuşçasına garip sesler geliyor derinlerden bir yerlerden.O sırada gözlerim kişinin kaşına veya burnundaki küpeye kaymış olabiliyor ve tam muhabeetin anlatan kişi tarafından önemli olan kısmında ağzımdan şu sözcükler dökülebiliyor ''kaşlarını inceltmişsin'' yada '' gözlerinin altı çökmüş,uykusuz musun''...
Anlatan susuyor,o sırada ben de gözlerine bakmak mecburiyetinde oluyorum.Ne anlatıyordu diye sadece o saniyede merak ettikten sonra evet diyor uykusuzum,ee sen ne yaptın?..
İşte böyle ...
Bana hararetli hararetli birşey anlatmayın,bana hele 4. Louie'den hiç bahsetmeyin, bahsedecekseniz de anlamamı beklemeyin,ben ayrıntılarınızda gizliyim*

Hiç yorum yok: