Çarşamba, Aralık 17

*Salülü'den de Spiralinao'dan da

Gitme
Gitme dedi kız.Keşke gitmesen,
hiç gitmesen,beni böyle öldürmesen.Bunları söylerken uzun
sokak boyunca yürüyordu. Hafif yagmur
taneleri üzerine geliyordu ve ıslanmayı
seviyordu. Yagmur damlaları ile gözyaşları
birbirine karışıyor ve agzına inene kadar
garip bir tada dönüşüyordu.
Neden diye düşündü.
Beynini kemiriyordu bu soru.Neden gitmek zorundasın ki ya da
neden ben de gelemiyorum seninle.Neden ayarlanamıyor zaman...
Düşünmekten kurtulamıyordu.

Sokagın köşesini dönerken irkildi kız. O köşeden çok
korkardı. ilk geldiği zamandan beri,o dört sene öncesinden beri, korkardı.
Köpekler ve korna sesleri korkuturdu onu.Bu kez fren sesi ile irkildi.Adımlarını yavaşlattı ve durduğu yerde
başını yerden kaldıramadı,derin bir nefes alırken gözlerini kıstı hızlı adımlarla yürümeye devam etti.
Hiçbirşeyin değişmediğini sanıyordu fakat yıkmışlardı sokagın karşısındaki yaşlı evi.O penceresi kaktüsler besleyen
evi.Hep o evde yaşayan küçük kızın pencereden bakarken fotografını
çekmeyi hayal ederdi. O zamanlar fotograf makinesi yoktu. Şimdi olmuştu
ama ev yoktu.Neden ayarlanamıyordu zaman.Nedennn?
Düşüncelerle sokagın başına dogru geldi kız. ilk cümleleri
hatırladı.
-Daha çok var mı?
-Yok şu karşıdaki agacın oldugu yer.
-Hangisi?
-işte şu ilerideki. Gerçi az kalmamış ama...
Susmuşlardı sonra
O sokakta atılan ilk adımlardı.


Otobüs duragına geldiğinde yagmur iyice hızlanmıştı. Artık gözlerinin içine kadar girip,
canını acıtıyordu.Kafasında hala 'neden' vardı. Neden ben gidemiyorum. içindeki gitme
duygusunu bir türlü bastıramıyor,bogazında düşümleniyor, gözleri doluyordu.
....
Eve geldiğinde hemen odasına gitti. Biliyordu,demişti ya bir yazar ''odan dünyanın merkezidir'' diye.
Öyleydi. Kara delik oluşturuyordu bu dünyanın merkezi.Saatler geçerdi hiçbirşey yapmadan.
Verimsiz saatler boş boş geçerdi bu delikte.Acı kanırtırdı yarayı bu boş saatlerde.
Sorular kemirirdi beyni bu karadelikte.Kendini yere,beyaz çarşaflı yatagına attı.
Kara delikteki en yakınına, yastıga gömüldü.
Yumuşatıcı kokuyordu.O bunu özlerdi,sıcak karadeliklerini özlerdi o.
Derin bir nefes alıp sigara yaktı. Kabullenmeye başlaması gerekti.
Unutmaya çalıştı,gözlerini yavaşca araladı,saga döndü ve yerde duran kuklayı gördü.Gözleri yandı.
Hemen kapattı. içinden hala 'neden' geçiyordu.
Sigarası elinden kaymış külleri ısısını yaymıştı.

Farkında değildi. Dibe batmaya biraz daha yaklaşmıştı. Halıya bir yanık izi daha eklenmişti sonunda.
Öylece yatağa gömüldü,sımsıkı kapadığı gözlerinden düşen damlalarla..
Dibe batmak boşlukları doldurmak için miydi acaba?

Sabah ağrılar içinde uyandığında gözlerini açamadı.Yaşlar akıp kurumuştu kirpiklerinde.
O sabah yine ağrılarla uyandı.Bir türlü elveda diyemiyordu ağrılara.
Bu kez ağrıların ''neden''ini düşündü.
Düşündü ve buldu bu kez. Ağrıları doğuran tek şey suçtu.
Yataktan çıkıp bir sigara yaktı.Masasındaki kağıtlara yöneldi.
Kelimelerle karalanmış kağıtlara,bir türlü sonu gelmeyen mektuplarla,hikayelerle,anılarla dolu kağıtlara..
Sigarasından bir nefes daha çekip bu kez suçlarını not etti kağıda.Suçlar bitmezdi,onlarında sonu gelmezdi..
Sonu gelmeyen karanlıkta yaşıyordu.
''Neden''ini bilmediği karanlıkta.
Hep ''neden''ini arayarak ama bulamayarak yaşıyordu
Yaşadığı şey en sarhoş anını çocuk oyuncağına çevirmekti

Hiç yorum yok: